Simya evi

Gelecekten gelenler için not: gratis ve watsonda da satılıyor bu yağ

Çantanın maksimum kapasitesi 8 kiloymuş, yani ucu ucuna denk geliyor senin kedinin ağırlığıyla, bisikletle götüreceksen bence hiç konforlu bir yolculuk olmaz kedi için, 4-5 kiloluk normal kediler için daha uygun gibi bu.

Daha büyük çantalar da bakındım ancak, bulabildiklerimde file kullanımı çok fazla.
Örneğin: www.trendyol.com

Bu ikincisi daha iyi gibi bence filesi sorun olmaz zaten tırsıp çökecek içeriye, bir de senin kedi büyük ilkinde çok sıkışır rahat edemez, ikincisi bu anlamda daha iyi. Yani otomobille taksiyle falan gidecek olsan ilki belki iş görür de bisikletle gideceksen hayvan için çok travmatik olur.

bu ikinci attığın çantadan var bende. dört kiloluk kedim ucu ucuna sığıyor diyebilirim, yedi kiloluk bir kedi bunun içinde asla rahat edemez. bu tarz taşıma çantaları için ağır bir kedin var, yani ağırlığı sorun değil de hacmen de büyüktür neticede.

aliexpress'ten almıştım ben çantayı. eğer biraz daha para harcayabilirim dersen bu astronotların daha genişleri var orada, onlara bakabilirsin. benim kedi ağır değil ama hanımefendi norveçli olduğu için cins olarak iri, bu çantalarda rahat edemez diye vakti zamanında çok araştırmıştım, oradan biliyorum.

edit: wishlist'e kaydetmişim bahsettiğim büyüklerden bir tanesini, buyur: www.aliexpress.com

"Mama Vadisi" isimli satıcıdan, ikinci cevapta gönderdiğim çantayı satın aldım. Şöyle söyleyeyim, çantada değil herhangi bir hayvan, bitki bile taşınmaz. Bez torbaya iki adet sap dikmişler, önüne de delik açmışlar sadece. Çantanın mukavemet sağlayacak herhangi bir yapısı yok. Ben altına 3 kat mukavvadan altlık yaptım, bir umut, bu sefer de çanta biraz daha estetik bir şekilde eğilip büküldü sadece.

Ayrıca çantanın ölçüleri yanlış. Alt kısım 250x250 ölçülerinde kare, üst kısıma doğru genişliyor (genişleyen kısımlarında verdikleri ölçü tutuyor mu bilmiyorum. Zaten tutsa ne olur.) Altta fotoğrafları var, içinde kedim varken çekmedim. Gerek bile duymadım açıkçası.

Filesine ise söyleyecek hiçbir şeyim yok. Siz benim yerime herhangi bir küfür uyduruverin.

Not: Fotoğrafları kargodan gelir gelmez çektim. Çantadaki izler benim için sıradan şeyler artık, takılmayın. Geçin.

ibb.co
ibb.co
ibb.co

ürün tasarımı, soyut çalışmalar, fotomanüplasyon

Sorunuza tam yanıt olmayabilir ama yeterince uğraşmayı göze alırsanız, çizim yeteneğine sahip olabilirsiniz.
Ayrıca ürün tasarımı tam anlamıyla güzel sanatların içerisinde yer almaz. Elbette takı tasarlamak, medikal bir ürün tasarlamaya göre daha fazla estetik algı gerektirir (genelde) ve daha fazla estetik/sanatsal tatmin sağlayabilir.

Son olarak, canınız ne yapmak istiyorsa onun için uğraşın bence.

çizgi film karakterlerine bakarak çizmeye çalışın. inanın öyle aman aman bir yetenek gerektirmiyor ve çizdikçe güzelleşiyor.

tasarımcıyım. üstüne mesai harcayıp çizemeyen kimseyle karşılaşmadım. çizim yeteneği diye bir şey yoktur.

f/p Sony NW-A45, Cowon Plenue D
kalite Astell & Kern Kann

bir de dahili kapasiteler artik dusuk, sd kartla artirmak standart

2. el ipod classic. SSD takılmış olanları oluyor ebay'de ama türkiye'de olmayabilir.

iPod'un yerini başka bir alet tutamadı. Zaten ipod'un bittiği yıllarda telefonlar müzik çalarların yerine geçmeye başlamıştı

Farklı müzik çalarlar deneme fırsatım pek olmadı ancak Cowon hakkında yorumda bulunabilirim. Şimdiye kadar Cowon D2, Cowon X7 ve Cowon Plenue 1 kullandım (Plenue 1'i hala kullanıyorum). Her üründe ses, benim açımdan daha dengeli ve doğal bir hale geldi. D2 kullandığım zamanlarda çeşitli ekolayzır ayarlarıyla uğraşırken, Plenue 1 ile ekolayzıra elimi bile sürmedim, deneme amacının dışında.
Kısacası Cowon’u mutlaka göz önünde bulundurun.

Ayrıca imkanınız varsa, deneyerek almaya çalışın (Türkiye'de imkanlar çok kısıtlı gerçi) çünkü birçok marka kaliteli ve eskiye oranla çok daha çeşitli ürünler (depolama, sizin aradığınız harici DAC özelliği, çip kalitesi vb açılardan) sunmaya başladı. Koskoca Sony bile elini ayağını çektikten sonra geri geldi müzik çalar piyasasına. Güzel zamanları yaşıyoruz şu an azizim.

dremel degil einhell e yönelebilirsiniz

www.hepsiburada.com

kalite olarak aralarinda cok aman aman bir fark yok. dremel bir tik daha iyi olabiliyor ama genelde bu sürekli gunlük hayatta kullanacaksaniz ortaya cikiyor, haftada 1, ayda 1 kullanacaksaniz aradaki fark sifir.

uzatma kablosu bu arada bazen ise yarayabiliyor.

resimde görülen yuvarlak metal diskler kesme aparatları. yalnız bunlarla ufak parçalar kesebileceğinizi unutmayın. ayrıca bu başlıklar ve başka zibilyon tane daha başlık ayrıca satılıyor dremel için, epey uygun fiyatlara edinebiliyorsunuz. ikinci linkteki uzatma mili olanı alırdım ben olsam, ki onu da aldım. aralarında 60 tl gibi bir fark var. o mili ayrı almaya kalksanız daha sonra çok daha pahalıya geliyor. ince işler için kullanılıyor o, mesela cama yazı yazmak isterseniz vs. gibi işler için

bu işin aslı kuyumcu frezesidir.

dremel falan hikaye.

urun.n11.com

bu ürünleri satan bi yer vardı atlas makinamıydı neydi(baktım değilmiş, sadece bu ürünleri ve envayi çeşidini satan bir sitesi vardı, binlerce ürün vardı falan.), bu aksesuarlardan tut da çok değişik binlerce şeye kadar var.

dremelin motorunu boşver o aksesuarları aşırı pahalı bi defa.

@hem

adam hobi amacli bir seyler yapiyor siz adama endüstriyel makine önermissiniz 3-4 kat fiyatli:)

hatta makine bile degil sirf motorunu.

abicim şimdi dremelin aksesuarlarının fiyatlarına bakın, servet boyutunda.

ikincisi bu dediğim motorlar ikinci el 100-200 300 liralara bulunabiliyor.

İş istasyonu, çok amaçlı mengenesi, esnek mili ve ıvırı zıvırıyla dremel 4000 kullanıcısıyım. Size önereceğim şey; başlangıçta kıl testeresi almanız olacaktır. Dandik bir şey de almayın ama. Hatta kaba işler için şöyle basit bir şey çok işinize yarar; el motorunuz olsa da olmasa da alın:
www.bauhaus.com.tr
İnce işler için de şöyle bir testere var ama, bu biraz pahalı:
www.tekzen.com.tr

Ayrıca dremel “kesim” işleri için her zaman kolaylık sağlamayabilir. Basit bir kesim için dremeli açıp, ortalığı toza dumana boğmak pek mantıklı olmaz. İnce işleri de dremelle yapamazsınız zaten. Ayrıca çok kalın parçaları da kesemezsiniz.

Son olarak da uzatma kablosuna (asıl adı esnek mil) değineyim. Bu parçanın amacı aslında pek uzatma değildir. İnce işler için kullanılır ve yüksek devirlere gelmez. Zorladığınızda esnek mili kırma veya mili kilitleme (ucun dönmemesi) ihtimali vardır. Zaten bu mille olabildiğince düz, yani mile çok fazla açı yaptırmadan çalışmanız gerekir. Bu da aletin (esnek milin) ucunun yere dik ve dike yakın açılarda durması demek. Bu şekilde kesim işlemi yapmak da pek güvenli ve mantıklı olmaz zaten.

Kutu içeriği daha kalabalık olan modeli aldım. Gayet güzel. Ancak belirttiğiniz gibi bunlar öyle sopa falan kesmek için doğru aletler değil. Ancak kullanması gayet keyifli. Yeni bir hobiye yelken açmamı sağlayan sizlere teşekkür ederim.

Ben de işin uzmanı değilim ama, kısaca kendi yorumlarımı yazayım:

Öncelikle ileri seviye araştırma yapmak isterseniz diye: www.bisikletforum.com

Bisiklete bir ulaşım aracı gözüyle bakacak olursak:

Disk Fren: Fren kontrolünüzü arttırır ve yağmurlu havalarda daha güvenilirdir. Ancak ağırdır ve bakımı V frene göre, doğal olarak, daha zordur. (Uzun süreli ve kaliteli V fren deneyimim yoktur.)

Amortisör: Yeri gelir bileğinizin incinmesini, yeri gelir yere yapışmanızı engeller. Belki ben biraz acemi veya agresif sürüyorumdur ama, kullandığım yolların da bu amortisör tipine olan sevgime katkısı azımsanmayacak ölçüde. Eksileri ise ağır olması ve enerjinizin bir kısmını sömürmesi. Enerji problemini kilitleyerek çözebilirsiniz, ancak ağırlığı sabit kalacak ne yazık ki.

Bir de kendimden not ekleyeyim. Şu anda kullandığım bisikletin üzerinde gelen lastikler o kadar kötüydü ki, yerdeki her ıslaklığa “buz” muamelesi yapmak zorunda kalmıştım değiştirene kadar. (Bisiklet seçme kriterinizi pek etkilemez ama, aklınızda şimdiden bulunsun. Disk frenmiş, amortisörmüş hepsi vız gelip tırıs gidebillir lastiğin kalitesine göre)

Yılların Bianchi Thomisus hehe, yaklaşık 4 senelik de Carraro Sportive 227 kullanıcısı

Düzenleme 1: düz maşa ve v fren tavsiye edenler de haklı aslında. Her şey bisikleti ne kadar yoğun kullanacağınıza bağlı bence. Eğer mevzunun içinde günlük işe, okula vb. gitmek de varsa; ek özellikler sizi rahat ettirir. Ancak bu rutin iyice zorlaşırsa (yokuş, sabit uzun mesafeler vb.), v fren ve düz maşa (hafiflik) daha çok işinize gelebilir. Gelmeyebilir de. Son.

butceye paralel kisa cevap vereyim; v fren ve amortisorsuz masa alin. daha hafif, ucuz, yeterince performansli, bakimi kolay. hic teferruata gerek yok ihtiyaciniz dusunuldugunde.

Hibrit modellere bakabilirsiniz, yeni başlayanlara kısa gezintler ve şehir içi kullanım için bence iyi bir seçenek. bikestore.com.tr şurada modeller mevcut.

standart olsa gerek. bir kaç kere almaya gittiğimde sadece oval mi köşeli mi bir de yumuşak kapanan mı falan diye sordular. ebat sormadılar hiç.

Sorunuzun cevabını bilmiyorum ama, kapağı klozete bağlayan montaj elemanlarının sağlam olmasına dikkat edin mümkünse. Kapağınız tam oturmasa bile, bu parçalar durumu kurtarabilir.

@halanne Ben de öyle düşündüm de ebat falan yazınca aklıma takıldı.

@kusmakla kusmamak arasındaki ince çizgi O konu bizim de aklımızda, kırılanın menteşesi plastikti ve vidalar sürekli kırılıyordu. En sonunda menteşesi çatlamış. O yüzden metal menteşeli alacağız.

alacağın satıcıya soru sor ölçü gönder uyarsa göndersin.

@illegalstar Ben genelde e-ticaret sitelerinin kendi sattığı şeyleri alma taraftarı olduğum için satıcılara yaklaşmamaya çalışıyorum. Yani satıcıdan alma taraftarı olmadığım için soru sormam pek mümkün değil.

bimden bulaşık tablet deterjan al. en ucuz oradaki herhalde. tableti göze koyup kapatıyon makineyi başlatıyon yıkıyor. tuz suyun sertliğine göre ayarlıyon. parlatıcı da parlatıcı.

Tuza gerek olmayabilir, servis söylüyor genelde onu. Ankara'da tuz kullanmıyoruz mesela. Onun dışında tablet ve parlaticiyi istediğin yerden al. Bimde olan tablet pek güzel yıkamiyor bu arada ama iş gorur yine de.

kullanma kılavuzunda yazar ama 1.5 2 kilo tuz alır. tuzu doldurdukça su taşacak sıkıntı olmaz. bütün tuzu doldurmaya çalış. ardından boş bir şekilde çalıştır. kalan tuz aksın gitsin. camlar çizilebilir yoksa

sadece tablet iş görür. tuza da parlatıcıya da ihtiyaç yok. o tablette tuz da parlatıcı da var zaten.

şu ikisinden şaşma;

finish quantum
fairy platinum

genelde makinanın içinden bir test kağıdı çıkıyor. servis geldiğinde bununla su sertliğini ölçer. ona göre parlatıcı ayarını yapar.

hepsi bir arada tablet kullanırsanız tuz kullanmaya gerek kalmıyor. ama yine de makina geldiğinde kullanma kılavuzunu okuyun ona göre karar verirsiniz. şu an için tablet deterjan ve parlatıcı almanız yeterli.

fairy platinum tavsiye ederim ben de.

güle güle kullanın. normalde 3 şey gerekiyor, tuz, deterjan tableti ve parlatıcı. bende bosh var. servis, önerdikleri tableti kullanırsam tuza gerek olmadığını söyledi. makina üzerinde finish tavsiye ediyoruz diye yazıyor. ben de finish quantum kullanıyorum. biraz ağır bir kokusu var ama hepsi öyledir herhalde. parlatıcı içinden çıkmıştı, 5-10 yıkamalık. Yalnız parlatıcıyı tablet gibi her defasında koymuyormuşuz, benimkinin haznesini doldurduktan sonra 15-20 yıkama gidiyor.

Biraz sorunuz dışında öneri (kullanım kitapçığında yazıyordur belki de):

Makine temizken deterjan gözünü kapatmayı unutursanız, makineyi doldururken içine bulaşık atıkları girme ihtimali var. Böyle bir durum olduğunda, bu gözü temizleyip kurulamadan tableti koymayın. Aksi halde, tabletin dışındaki plastik eridiği, ancak tam çözünemediği için, tablet göze yapışıp kalır.

Not: Makinenizin deterjan gözünün nasıl olduğunu bilmiyorum. Belki de bu uyarıya ihtiyacınız yoktur.

artık konu anlatım kitaplarının modası geçti ya. mat için behzat rasuli, fizik için de ertan sinan şahin tavsiye ederim. sıfırdan ileri seviyeye güzel bir anlatımları var.

@mehmed resad, haklısınız. Benim zamanımda da (bundan 15 yıl öncesi) pek popüler değildi konu anlatımlı kitaplar. Ancak o zamanların popüler yayınevlerinin arasında bile, konu anlatımı kaliteli kitaplar vardı diye hatırlıyorum. Güvender vardı hatta “Tek Kitap” adı altında, konu anlatımı da iyi olan. Yanlış hatırlıyor da olabilirim, neyse heheh.

Amacım zaten piyasadaki “konu anlatımlı kitaplar” arasından en kalitelisini seçmek, bu kadar.

@kusmak, fen için (tyt ve ayt) palme en iyi kitapları yapıyor. hem konu anlatım hem de test. tyt'de türkçe için limit, sosyal için de yayın denizi.

El kitapları var hocam onlardan alın. Limit, Epol ve Yayın Denizi iyidir. Karekök de olabilir.

Matematik - Geometri alanında 2 adet kitap seti buldum, ancak henüz satın almadığım için yorumda bulunamayacağım. Fakat yazılış amaçları tam benim aradığım türden.

Mustafa YAĞCI - My Matematik (4 Kitap), My Geometri (3 Kitap)

tarafsız bir eser mümkün olmadığı için boşa sarf edilmiş bir efor tabii ki.

Anlamlandırmaya çalışırsam eğer, aslında belki de bu şahıslar terminolojik olarak kendilerini yanlış ifade ediyorlardır.

Belki de amaçladıkları şey meta-analiz benzeri şeyler okumaktır ve bunu da günlük dilde "tarafsız eser okumalıyım" diye dillendiriyorlardır.

gerçi kritik düşünme de ayrı bir yeti. bu coğrafyada çok fazla desteklenmeyen bir şey olduğu için kişiler etliğe sütlüğe bulaşmayayım ama ne olduğunu da öğreneyim gibi bir yanılsama içine de giriyor olabilirler.

Kavramların tahrif edilmesiyle ilgili bu biraz da. 12 eylül sonrası ülkemizde, sovyetlerin dağılması sonrası da dünyadaki depolitizasyon bombardımanına maruz kalan nesilde görülüyor daha çok. İdeoloji-politika kelimelerini öcü olarak gören ama bunların hayata ve dünyaya müdahale araçları olduğundan bihaber muazzam bir kitle var.

İşin eser kısmındaysa her konuda çok fazla çöp içerik olduğu için insanlar kendilerince bir filtre koymus oluyor bunu belirterek. Ama alsterwasser'in dedigi gibi beyhude bir çaba.

rastladığım tarafsız eser diye önerilenler de ne hikmetse hep neoliberaller oluyor :)
öyle bir cahil geyiği işte, ilber beyin tabiriyle, ciddiye alınacak bir tarafı yok.

kendi tarafını düzgün argümanlarla, bilimsel belgelerle ve çarpıtmadan aksettirebilen eser üreticisi kalmadı ülkede. insanlar bu yüzden hassas biraz da.

öte yandan ununu eleyip eleğini aşmış toplumlarda neoliberallerin progresif eserleri bir anlam kazanıyor ama bizim gibi politik tabanı zayıf kalmış toplumlarda(temasettin'in dediği sebeplerden ötürü böyle oldu) neoliberallik "ayranı yok içmeye eşitlik arar kenefte" kapsamından öteye geçemiyor. bu yüzden "tarafsız" olmaya çalışanların anlatmaya çalıştıkları bir tabana oturamıyor. bu noktada sana katılıyorum ama tarafını doğru düzgün savunan eserleri bulmak da çok zor.

Bir “tarafsız eser” takıntılı olarak cevap vereyim kendimce.

@AlsterWasser’in meta-analiz benzetmesi oldukça yerinde aslında (çok yanlış anlamadıysam tabii ki). Bu “tarafsız eser” yaklaşımı, belirli bir konuya pek fazla eğilmeden, olabildiğince nesnel bilgiye; hatta biraz daha abartıp gerçeğe ulaşmak istemenin bir sonucu. “Tarafsız” nitelemesinin de çarpıtılıp, “doğru, gerçek” yerine kullanılması da kafa karışıklığına yol açıyor.

Elbette sosyal bilimlerin alanı olan bir konuda, görece taraflı bir eser okumak; tarafsız eser takıntılı birisi için bile göz önünde bulundurulması gereken bir tutumdur. Ancak ipin ucunun kaçırılıp, hatta bu ipi bile görmezden gelip; mitolojik masallara sırtını yaslayan veya fanatizmden körleşmiş eserleri okumakla da vakit kaybetmek istemem açıkçası. Samanlıkta iğne aramayı istediğimde ve bu iğneyi bulabileceğime inandığımda vakit ayırabilirim bu tür eserlere belki.

Kısacası, herkes kendince bir “tarafsız” kriteri oluşturmuş; bu tanım doğrultusunda kendi yolunu bulmaya ya da başkalarını kendi yoluna çekmeye çalışıyor.

Önce kullanım ve bakım kitapcığına bakmalısın. farklı bir cihaz bu.

Kullanım kılavuzunda temizliğe ve bakıma yönelik herhangi bir bilgi yok. Kendimce bir şeyler bulabilir miyim diye bakınıyorum işte.

sirke ve limon tuzu karışımı sorununu çözer ama ürünün yapısını bilmediğim için zarar verir mi bilmiyorum.

öncelikle bu tür ürünlerde şebeke suyunun kullanımı problemlidir. Mümkünse kaynatılmış su, o mümkün değilse bile daha yumuşak olduğunu bildiğiniz bir paketli suyun kullanılması daha doğru olacaktır.
İkinci olarak, 1/10 gibi bir oranda seyreltilmiş sirkeli su ile temizlik yapabilirsiniz gibi ama malzemeyi görmeden bunu söylemek de zor. Ama temizlemeyi minimum gerektirecek şekilde kullanmanız daha anlamlı olacaktır, suyunuzu değiştirin.

Sirkeyi arada bir kullandım ama (bir yerlerde önerilen resmi veya gayriresmi temizleme yöntemiydi bu) pek işe yaramadı.

Şebeke suyu kullanmama konusunda ise son derece haklısınız, ancak kimi zaman elden pek bir şey gelmiyor.

“Belki ileride deneyecek olur” notu: “İyot” yasaklılar listesinde (firmanın yalancısıyım)

Anahtar kelime sizin durumunuzda "bazen". Bazen herkesin başına gelir. Mütemadi bir depresyon hali yoksa bu antidepresanları kesinlikle kullanmayın. Bir srü kimyasal var bir sürü yan etki var. Çok basit bir mevzu değil. İşe yarayanları var. Ben iki yıl kullandım. Ancak hayatın olağan akışındaki hüzün dert keder durumları için değil bu ilaçlar. Çıkılamayan çukurlar için üretilmiş. Zaten antidepresanlar ilk üç hafta etki etmez sonra etkisini göstermeye başlar. Hop ilacı aldım yarım saat sonra kuş gibiyim diye bir durum söz konusu değil yani.

bazen durumlari icin degildir antidepresan, yazara katiliyorum. bunun yaninda etkisini gorebilir misiniz derseniz, doktordan doktora ilactan ilaca bunyeden bunyeye degisebiliyor. iyi gelen var, halsiz yapan var vs.

ben kullaniyorum mesela gayet iyi geliyor. kullanmazsam normal yasamima inanilmaz halsiz ve isteksiz devam ediyorum ama, benim kullanmam sart.

eger rahatlama hissetmek istiyorsaniz, spor yapin, yoga yapin. gercekten rahatlik veriyor. sporu hayatinizin bi parcasi haline getirebilirseniz, uzgun oldugunuzda da yapmak zorunda kalirsiniz :) ay halim yok yapamam demezsiniz.

www.youtube.com

UYARI: Antideprasan kullandım ve bu yazı tamamen kişisel görüşümdür, modern tıp ile profesyonel bir bağım yoktur.

Kendimle ilgili detay vermeden şunu yazayım, antideprasanlar etkilidir ve yerine göre faydalıdır.Benim kullandığım ilacın faydalı olmasının tek sebebi, beni zombiye çevirmesiydi. Bu ilaçlar sizi depresyona sürükleyen şeyleri çözemez, bunun yerine sizi etkisizleştirir. Ya ne olacaktı? dediğinizi duyar gibiyim. Cevap veriyorum hemen; şöyle olacaktı: Depresyona sebep olan ne varsa gelmişini geçmişini şöyle sağlamca taaa... Neyse sakinim.

Ayrıca bu ilaçların uzun süreli kullanımına da karşıyım. Canan Karatay sen misin? diye de merak ediyor olabilirsiniz. Ona da cevabım var: Hayır efendim; ben, içtiğinde adamı 12 saat uyutan, ardından da 6 saat sarhoş gibi dolaştıran antideprasanı yaklaşık 6 ay kullandıktan sonra 2x2 işlemini bile 7 dakikada anca çözebilecek kıvama gelen fen lisesi mezunuyum :/ (mezun olalı yaklaşık 15 sene de olsa, etkileyici olsun diye ekledim hehe)

Merak eden olur diye ekleyeyim, ilacı günden güne azaltarak, önerilen zamandan daha kısa sürede, doktor pek önermeden bıraktım gitti.

Ekleme 1: İlk paragrafta aslında ilacın, “gerçekten” faydalı olan bir yönüne değinmek istedim; ancak biraz dağınık olmuş. Kısaca, tazmanya canavarı gibi olmuşken alınan ve sizi sakinleştiren ilaç ne olursa olsun (ölümcül bir yan etkisi yoksa [bu notu da dikkatli olmak için ekliyorum, iki satırlık duyuruda kocaman kocaman konularda konuşuyoruz zaten]) faydalıdır. Ben biraz yaşadığım dönemin etkisine girmişim yazarken.

kullandım. hiçbir işe yaramıyor. hiçbir. antidepresan kullanıp kendimi kandıracağıma karadeniz fıkraları düşünür onlara gülerim.

Kullandım. İşe yarıyor. Ama bırakınca eski haline dönüyorsun. Bırakması ayrı dert. Libido ölüyor vs bir sürü yan etkisi var. Kullanma.

Bir dönem moralim çok kötü ve sinirliydim. Kullandım işe yaradı sonra ara vermek zorunda kaldım cipralexti ama ölçüyü hatırlamadim. keşke ara vermeseydim diyorum şimdi. Şu an kullanmıyorum ama o dönem doktorla bi türlü randevum müsait olmadı ilacı da yazdiramadim vs derken o dönem zor geçti. Kullansam daha rahat geçerdi.

Arap Kaymakam- Orhan Koloğlu
Makedonya Seyahatim- Golts Paşa
Atinalıların Devleti- Aristotales
Nargin- Akif Aşırlı
Harp Günlükleri- Abidin Ege
Hobart Paşa'nın Anıları- Kansu Şarman
Mezepotamya Seferim- Charles Townshend
Beyaz Ölüm- Hanri Benazus
Resneli Niyazi- Ahmet Cemalettin Saraçoğlu
93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler- Mehmed Arif
Kumandanım Galiçya ne yana düşer- Şevki Yazman

Söylediğin türde bir anda 500 kitap önerebilirim ama şimdilik bu kadar yazayım.

Doğan Avcıoğlu - Türkiye'nin Düzeni (bence bunu siyasi görüşünden bağımsız olarak herkes okumalı)
Nihal Atsız - Ruh Adam
Şevket Süreyya Aydemir - Tek Adam

Kemalist/ulusalcı olsam Yılmaz Özdil, Alev Çoşkun, Soner Yalçın, Emre Kongar, Turgut Özakman gibilerinden önce Aydemir, Avcıoğlu hatta Mümtaz Soysal okurdum.

Ben işin temelinden başlamayı seven birisi olduğum için size şu kitapları önereyim ( Siyasi görüşten bağımsız kitaplardır ):

Fikirler Tarihi - Peter Watson
Tüfek, Mikrop ve Çelik - Jared Diamond
Dünyanın Yeşil Tarihi - Clive Ponting
Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı - Carl Sagan

Not 1: Listenin “siyasi/tarihi” içeriği, yukarıdan aşağıya azalmaktadır.

Atatürk - Bir Milletin Yeniden Doğuşu - Lord Kinross
Klasikler;
Turk Klasikleri
- Saatleri Ayarlama Enstitüsü" - Ahmet Hamdi Tanpınar
- Ince Memed - Yasar Kemal
- Anayurt Oteli - Yusuf Atilgan
- Kuyucakli Yusuf - Sabahattin Ali
- "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" - Peyami Safa
- Hakkari'de Bir Mevsim - Ferit Edgü
- Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir

Rus Klasikleri
- Oblomov - Ivan Gonçarov
- Yeraltından Notlar - Dostoyevski
- Suç ve Ceza Dostoyevski
- Anna Karenina - Tolstoy
- İvan İlyiç'in Ölümü - Tolstoy
- Ana - Maksim Gorki

Dunya Klasikleri
- Sefiller – Victor Hugo
- İki Şehrin Hikayesi- Charles Dickens
- Yaşlı Adam ve Deniz- Ernest Hemingway

vaktim kalmadi, sonra editleyecegim.

*Türkiye'de Çağdaşlaşma - Niyazi Berkes
Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi - İsmail Cem
Şevket Süreyya Aydemir-Tek Adam - İkinci Adam Serileri ve Suyu Arayan Adam

*Babailer İsyanı (Aleviliğin Tarihsel Altyapısı) - Ahmet Yaşar Ocak
Türkler, Türkiye ve İslam - Ahmet Yaşar Ocak
Doğan Avcıoğlu - Türkiye'nin Düzeni +1

Necip Hablemitoğlu - Köstebek

Mahfi Eğilmez'in Tüm Ekonomi Kitapları

Soner Yalçın ve Yılmaz Özdil kitaplarını salla gitsin.

İlk etapta az önce bunların siparişini verdim, teşekkür ederim hepinize,
Diğer önerileri de sıraya aldım, ilerleyen zamanlarda alıp okuyacağım

Arap Kaymakam- Orhan Koloğlu
Fikirler Tarihi - Peter Watson
Nihal Atsız - Ruh Adam
Şevket Süreyya Aydemir - Tek Adam (3 Cilt)
Atatürk - Bir Milletin Yeniden Doğuşu - Lord Kinross
"Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" - Peyami Safa

moser-cakmasi degil-

Saç-sakal hepsi için bir makine önereyim (ben de kullanıyorum):

www.hepsiburada.com

Eğer saçınızı kendiniz kesecekseniz, dar başlığı ense ve kulak arkası kısımlarda işinizi kolaylaştıracaktır (her ne kadar numaralı basit kesim de yapacak olsanız [şekilli kesimleri kendi kendinize yapamazsınız gerçi, sanırım?]). Başkası kesecek ise ( 1,2,3,4,5,6 numara gibi basit kesimleri göz önünde bulunduruyorum yine) piyasadaki çoğu alet işinizi görür bence.

Not 1: Aletin 7710, 7720 gibi farklı senelere ait üretimleri var. Aralarında pek fark yok diye biliyorum (birkaç başlık).
Not 2: Bahsettiğim alet ile “6” numarada saçımı birkaç kez kendim kestim.

Ben de son yarım saattir modellere bakıyorum, az önce şunu aldım www.hepsiburada.com

Ben de bugün biraz araştırma yapıp Wahl Elite Pro aldım. Türkiye fiyatını bilmiyorum ama burada 70 euro. Kablolu olduğu için kullanım süresi derdi yok. Örtüsünden makasına ve tarağına kadar bir sürü zımbırtıyla beraber geliyor. Bir el aynası eksik :)

bruce mclaren senin aldığın ürün burada 320 euroya geliyor )

@silver apple oha rezalet :( ABD fiyatı da 39 dolarmış.

www.hepsiburada.com

6 aydır bunu kullanıyorum. fiyatı iyi. 1 saat kullanılıyor ama 16 saatte şarj oluyor. şarj olurken kullanılan modelleri de var.

aynı makinayı 1999dan beri kullanıyorum, yaptığım tek şey kullanmadan önce 1 2 damla singer makina yağı damlatmak.

moser 1400 al

200 lira altında fiyatı.

şarjlı makinalara para verme boşuna, elbet gün gelip pili kaykılcak. zaten benim gibi sürekli sıfır yapsan bile 15 günden 15 güne kullanıyorsun. kablosu da uzun. çok sağlam meret.

başlıklarını takıyorsun öyle kalıyor ama alırken dikkat et, makina ayrı, tarakları ayrı satılan durumlar da olabiliyor.

benim berber arkadaş moser 1400ün bıçağını biletip sakal traşında da kullanıyordu, sıfıra sıfır sakal traşı bile yapıyordu.

zarr zor okunduğunu düşünüyorum şahsen :D

2005 basımı kitapta geçiyor diye whatsapp da dolanıyor bu video sanırım.
gerçek olup olmadığını kontrol edemedim.

@superfluid tw da var net hali ordan okuyabilirsiniz,
@basond orjinal halini de attılar. Ben de kontrol etmedim ama gerçek gibi.

e yok mu bu adamın adı? kitabın adı? kontrol etmesi gayet kolay.

bunun yanı sıra
youtu.be

şu videoyu da izleyin. kehanet değil normal bir konferans ama nokta atışı.

yazarı silvia browne'ymiş.

valla kim ne derse desin bu işin "çinliler canlı hayvan pazarından yılan ve yarasa yediler, zaten çok pis insanlardı. o yüzden dünyaya yayıldı" kadar basit olduğuna inanmıyorum.

bu alıntıyı ilk kez gördüm. daha önce de başka bir kitaptaki alıntı popüler olmuştu ama onun hakkında o şekilde olmadığına dair yalanlama gelmişti.

bilim adamlarının yapmış oldukları matematiksel modellemeler ile olası bir salgının ne kadar zamanda nasıl yayılacağını, nerelerde etki gösterip kimleri öldüreceğini hesaplayabiliyorlar. mesela gates vakfı daha önce (2018 nisan), wuhan'dan çıkan bir virüsün tüm dünyaya nasıl yayılacağını ve nereleri etkisi altına alıp kaç kişinin öleceğine dair bir çalışma yapmıştı. www.gatesfoundation.org (ikinci video)

bir kore dizisinde tam olarak bu virüsü anlatan bir replik geçmişti.

yerli ya da yabancı farklı tv programlarında dünyayı bir virüs salgınının beklediğini ve bunun kontrollü bir şekilde yapılacağını konuşuyordu insanlar yıllardır.

tabi bunlara "düşük zekalı insanların inandığı komplo teorileri" deyince tümden görmezden geliyoruz.

bu virüs salgını ile ilgili olarak bir şeyler eksik, ve eksik kalmaya devam edecek. ancak ben yarasa yedikleri için ortaya çıkan ve dünyaya yayılan doğal bir virüs olduğuna inanmıyorum.

Yahu bu 2030'lu yıllarda çok büyük deprem olacak demek gibi bir şey. Malumun ilamı.

Asıl ilginç olan bu kadar artan nüfusa ve pislik içinde yaşayan milyonlarca insana rağmen bu çapta bir salgının en son 100 yıl önce görülmesi.

SARS çıktığı zaman biliminsanları eğer ciddi bir hazırlık yapılmazsa daha tehlikeli bir versiyonunun yayılması muhtemel demişler (ben de yeni öğrendim) Yani ortada sıra dışı olan bir şey yok.

Keşke okullarda saçmasapan tarihler ve marşlar ezberletileceğine içinde yaşadığımız dünya doğru düzgün öğretilse. Komplo teorilerine ilginin nedeninin bu olduğunu düşünüyorum.

Yazarı araştırmadım ve araştırmaya da gerek duymadım açıkçası. Kısaca birkaç şey yazıp gideyim.

1) Kehanetin kehanetlik ne tarafı var çözemedim açıkçası.”Elleri eldivenli, yüzleri maskeli adamlar göreceğiz” kısmı ise tam bir fiyasko. Kehanette bulunan kişi ilk insanlardan biri olsa, etkileyici olurdu bak bu kısım. Kalan bölümler ise (biraz da ben alaya almak istiyorum hehe) bildiğin grip.

2) Bir de bu tür uydurmacalarda ortaya çıkan algıda seçicilik konusu var. Milyon tane şey salla (sallamalar da bir şeye benzese bari), aradan birkaçı tutsun (aşırı genel ve gri kehanetlerde bulunanlar için başarısız bir orandır gerçi bu), geri kalan başarısız tahminler hemen göz ardı edilir ne yazık ki.

3) Varsayalım ki adam/kadın gerçekten bir şeyler bildiği için yazmış olsun. Bu durumda da, kehanetin bilinmesinin ne gibi etkileri olacak? Ne bu gerçeğe nasıl ulaştığını biliyoruz ne de bu gerçeği bize neden ulaştırdığını? Bu kısmı daha fazla uzatmadan geçeyim: Sağı solu, önü arkası olmayan; tek başına bir kehaneti, gerçek de olsa, ne yapayım ben? Bu tutturmalarını devamlı ve çok daha ayrıntılı bir hale getirirse, o zaman dikkate değer işte.

sylvia browne ise o kadın tam bir deli. ciddiye bile almayın.

Buna Texas Sharpshooter Fallacy deniyor sanırım.

Kafaüstü kulaklık değil bu arada. Bir de telefonun bluetootunu sürekli açık bırakmak gerekecek sonuçta. Bu da telin şarjını çabuk bitirmiyor mu?

Kulaklık önerisi yerine, farklı bir öneride bulunacağım. On yıllara dayalı kulaklık deneyimim sonrasında öğrendiğim bir şey var: Hiçbir kulaklık zorlu koşullara sonuna kadar dayanamaz :P Eğer kulaklığı uzun süreli veya hareket halinde kullanıyorsanız, çok büyük ihtimalle jack bitiminde yer alan birleşim noktasında kopmalar meydana geliyordur. Bu sorunu, bahsettiğim noktadaki aşırı ve sürekli bükülmeleri önleyerek çözebilirsiniz.

Aşağıda şu anda kullandığım kulaklığımın fotoğrafı var. (Ben fazla uğraşmadan, kablo etrafına medikal bantlardan sarıp geçtim zamanında, ama beklediğimden çok daha iyi dayandı, dayanıyor.)

i.hizliresim.com

Not 1: Sizin kulaklığınızın kablosu bu kadar kalın değil sanırım. Ama ben yine de hatırlatayım. Eğer bu bölgeyi çok sert ve uzun biçimde sararsanız veya korursanız; bu sefer de bütün kuvvetler jackin ucu ile müzikçaların giriş noktasında birikir. İnanması güç ama, aleti içeriden parçalamaya kadar gider bu iş (Başıma geldi, oradan biliyorum hehe)

en kral kablolu kulaklığı max 2 ay kullanmış biri olarak söylüyorum. kablosuz kulaklık hayat kalitemi arttırdı.

@westblack kaç saat gidiyor şarj? 4 saat müzik dinleme diyor. Ben yolda falan sürekli spotifydab bir şeyler dinlicem. Podcast falan. 4 saat yetmez gibi geliyor. Sürekli şarj etmem gerekir mi?

Kulak üstü kulaklıkların bazıları hem kablolu hem kablosuz kullanılabiliyor. Şarj süreleri de 10 saati bulabiliyor. Kulak içi olanlar dediğiniz gibi yaklaşık 4-5 saat gidiyor.

Bende kulakici var. Yanımda zaten devamlı powerbank taşıyorum. Kullanmadığımda şarji az ise takıyorum. Zaten çok hızlı şarj oluyor kulaklık. Bataryası da küçük olduğu için.

Kulak üstü olanları kullanamam. Cebime falan koymam gerekiyor.

Airpodslar kutusuna konulduğu nzaman kutuda şarj oluyormuş. Sendeki modelde oluyor mu? Olursa ondan alayın.

maske * işe yaramıyor ki? tam tersine virüs yuvası gibi bir şey oluyor. istiyorsanız kaynak da gösterebilirim bin tane. lütfen takmayın.

çok takacağım diyorsanız, gözlüğü sabunlu bırakmanın işe yarayacağını okumuştum. ancak takmayın. lütfen takmayın.

not: *sağlık personeli değilseniz ve hastayla birebir temasta bulunmuyorsanız.
www.who.int

Hocam o maskenin bir kenarında içinde tel olan bölüm var o kısım yukarıda olacak şekilde bağlayacaksın sonra teli de burun kemerine göre bastırıp iyice oturtacaksın. Üst taraf tam kapanıyor böylece. Kenarlardan da hiç gelmesin diyorsan üst bağları da sıkıca bağlayacaksın.

Önereceğim yöntem işe yarar mı emin değilim, ama yine de yazayım.
Nefesinizi hızlıca maskeye verin, daha doğrusu üfleyin (mümkünse ağzınızdan). Evet, önerim bu kadar. Bu yöntemle, soğuk havalarda bisiklet sürerken, ağzımı (hatta yüzümü) kapatan boyunluk gözlüklerimi buhar yapmıyor. Gerçi ben havayı boyunluğumdan geçirebiliyorum, her ne kadar polar kumaştan olsa da. Maskede de işe yarar mı emin değilim.

Not: Ayrıca normal ile sert şekilde nefes vermek arasında sıcaklık farkı da meydana gelir. (“Hohlamak” ve “üflemek” gibi, anlatabildim umarım)
Not 2: Havayı maskeden dışarıya atarken, dudaklarınızın maskeyle yapışık olması gerekir yalnız.
Not 3: Önerdiğim yöntemini korunma yöntemine etkisii (olumlu veya olumsuz) var mıdır, bilmiyorum.

abi şunu anlamıyorum. ingilizcem beni yanıltmıyorsa bu linkte diyor ki: başlık; "medikal maske yeni tip coronavirüsten korur mu? cevap; "öksürük, ateş, nefes darlığı probleminiz varsa maskeyi takın ve sağlık kuruluşunu arayın. bu semptomlar yoksa takmanıza gerek yok, çünkü hasta olmayan insanları koruduğuna dair bir kanıt yok". yanlış anlamışsam düzeltin.

peki bu coronavirüs nasıl bulaşıyor o zaman? bulaştıran, enfekte olan adam ateşi çıkmış öksüre tıksıra dolaşmıyor di mi? yani şu kyk'dan kaçan hacılar mesela ateşli, öksürüklü değiller. yurtdışından gelen yolcular, otobüsten kaçırılan kız falan ateşli öksürüklü değil. madem öksürmeden, ateş çıkmadan bulaştırmıyorsa bunlar niye tehlike oluşturuyor? çünkü tehlike oluşturuyor.

kendini sağlıklı zannederken, henüz virüs taşıdığını kendi bile bilmezken, hani kuluçka falan diyorlar, 14 gün diyorlar bildin mi? o durumdayken bu virüs bulaşıyor. ben mi yanlış biliyorum?

ben iş gereği ben evde duramıyorum, evde kalamıyorum. illa çıkıp mükelleflerime gidiyorum, çarşı pazar içindeki dükkanlara, kaç kişinin çalıştığı fabrikalara giriyorum, insanlarla muhatap oluyorum. nispeten gencim, 41 yaşındayım. çok uzak olmasam da risk grubunda değilim, kaparsam atlatabilirim.

ama 84 yaşındaki babacığım evde. o bir yere çıkmıyor. ama benim adam açlıktan ölmesin diye en azından alışveriş yapıp adama götürmem lazım. götürünce bi merhaba naber iyisin di mi falan demem lazım. tokalaşıp sarılmasam da, ağzının içine girmesem de yakınına yaklaşıyorum ve yaklaşırken de "acaba ben bu virüsü kaptıysam ve henüz belirti vermediği dönemindeysem, aldığım nefesten, yanlışlıkla tıksırmamdan virüs kapmasın istiyorum.

bunun için bu cerrahi maskeyi taksam, adamı benim potansiyel olarak taşıdığım ihtimaline karşı virüsten korumuş olmaz mıyım? yoksa nasıl olsa linkteki teyzenin dediği gibi ateşim yok, öksürmüyorum diye gidip doya doya sarılayım mı adama?

ben sağlık personeli değilim, kendi mantığımla ilerliyorum, bu nedenle şu yazacaklarım da öyle değerlendirilsin. yarın bir doktor gelip tam tersini söyleyebilir ama benim inandığım corona dinim şöyle;

14 günlük bir kuluçka süresi var evet ve semptomlar bu süre dahilinde ilerliyor. ateş varsa test yapıyorlar çünkü hem testler çok az, hem de korkan insan çok fazla. bu süre zarfında sen öksürüp ağzını kapamadığında (toplu taşımadaki amcalardan teyzelerden bahsediyorum), virüsü yayıyorsun.

sen toplu taşımada 348203 saat geçiriyorsan evet bence enfekte olursun ve maske takman lazım. bu hastaya bakıyorsun kapsamına girebilir. ancak sanıyorum ki adam suratına hapşırmadığı takdirde (yani elinle bi yeri tuttun ve buraya daha önce adam hapşırdı, öksürdü ve sen elini ağzına burnuna soktun?) maskeye gerek yok.

yine de maske taktın, bilmem kaç saat veya dakika sonra maskeyi dikkatlice imha etmek gerekiyor. sokakta bir kadın gördüm, indirdi maskesini, burnunu temizledi ve geri taktı. noldu, abla elini burnuna götürmüş oldu ve olay sonunda sahip olduğu el, virüslü.

benim corona dinime göre.

ben 29 yaşındayım, annem babam 60 küsürlü yaşındalar. ayrı evlerde yaşıyoruz ve ben onlarla görüşmüyorum. çünkü biliyorum ki onları hasta edebilirim ve şu an onlara bakacak hastanelerde yer yok. hasta edeceğim zaman da gelecek, herkes hasta olacak. ancak bu süreci iyice uzatmalıyız ki, hastanelerde annelere babalara yer olabilsin.

benim de daha geçen gün homeoffice oldu işim. ancak gitmemek gerekiyor. geçen haftasonu bütün arkadaşlarım sanki il dışından gelmişim gibi bana sarılmak istediler. işin korkunç yanı herkes birbiriyle sarıldı öpüştü. bunlar da 30'lu yaşlardaki nesil.

"üzgünüm, corona var."

çok basit aslında, kimsenin de bunu yadırgayacağını sanmıyorum. başka yere gidince eller hep yıkanmalı, 2 metreden daha fazla yaklaşılmamalı, ortam hep havalandırılmalı. yurt dışı kontağı varsa asla asla gidilmemeli.

babana çok selamlar, ancak yanına 2 metreden fazla yaklaşma lütfen. böyle bir risk varsa evet evin içinde takılmalı maske ve dediğim gibi onun süresi araştırılıp maske imha edilmeli. ben gerçekten annemi babamı düşününce gözlerim doluyor. evet sende virüs olabilir ve ona bulaştırabilirsin. zaten böyle olmadı mı italya? önlemler için çok geç olduğunda yapacak hiçbir şey olmuyor maalesef. gerçekten umreden dönenlerden sonra olduğuna inanıyorum bütün bu sorunların.

umarım hepimiz sağlıkla bugünleri atlatabiliriz.

Sürekli maske takmak bir işe yaramıyor, ve hatta takarken maskeye dokunursanız maskedeki nemin de sayesinde virüs edinmeyi kesin hale getirebiliyorsunuz.
Kendinizden emin olamayacağınıza göre, içinizin de rahat etmesi için, babanızın yanına giderken takın ve sonrasında hemen atın derim ben.

gözlüğün buğulanması ile ilgili tel detayı yukarıda söylenmiş. maskeyi olması gerektiği gibi yüzünüzle arada boşluk kalmayacak şekilde taktığınız zaman böyle bir sorun yaşamazsınız. hava maskenin içinden değil de etrafından geçebiliyorsa aynı boşluktan virüs de içeri girebilir dikkat edin.

maske kullanımıyla ilgili bir kaç şey söylemeye geldim ben esas olarak. hasta veya sağlıklı bütün insanlar "olması gerektiği gibi" tüm detaylara riayet ederek maske kullansa dünya daha güvenli hale gelebilir elbette fakat maskeler tek kullanımlık ve her kullanımda sadece bir kaç saatlik ömrü var. herkes 3-5 tane alsın döne döne kulansın gibi bir şans yok ve bu yüzden de kaynak sınırlı. tüm hastanelerde maske krizi mevcut şu an. ayrıca el yıkamak gibi zaten her daim yapılması gereken bir olayı virüsten korunma önlemi olarak bile uygulatamadığımız insanların maskeyi kullanabilmesi mümkün değil. evet maske yüze takıp geçilen bir şey ama göründüğü kadar basit değil ve yanlış kullanımda hiç maske kullanmamaktan daha tehlikeli hale gelebilir. düzgün bir el hijyeni olmadan maske kullanmanın hiç bir anlamı yok örneğin. tüm otoritelerin zaruri durumlar haricinde maske kullanılmamasını önermesinin nedeni bu 2 durum aslında. covid için konuşursak şu an maskenin birinci kullanım amacı hasta veya hastalık şüphesi bulunan kişilerin damlacık yaymaması. densizin biri gelip suratına öksürmediği, hapşırmadığı, tükürmediği sürece rutin eylemlerde (yolda yürürken mesela ya da özel araçta tek başına yolculuk yaparken) sağlıklı kişiyi koruyacak bir etkisi yok. ha siz işiniz gereği farklı farklı insanlarla yakın mesafeden iletişim kuruyorsanız risk altındasınız demektir ve o zaman konuşurken vs. yayılacak damlacıklara, tükürüklere karşı önlem olarak maske kullanmakta fayda var. tabi maske kullanmanın detaylarına dikkat ederk. şüpheli veya hasta kişilere evde bakanların, her an hasta ile karşılaşma olasılığı bulunan sağlık çalışanlarının kullanması zaten zaruri.

Genel olarak gerek yok deniyor ama...

Genc insanlarin bu virusu hafif atlattigi hatta hic belirti vermeden sadece tasiyici bile olabildigi biliniyorsa..

yasli bir insani korumak amacli onunla iletisim kurarken maske ve eldiven takilir bence.

Ben soruyu anladım galiba.

Herhangi bir zamanda, Dünya'nın %50'si güneş tarafından aydınlatılır diyor internet. Gündüzü direkt bu sayıyorsak sorunun cevabı 1:1, yarısı gündüz, yarısı gece.

www.quora.com
study.com
www.quora.com
"Barring the exception of solar eclipses the earth is always exactly half in daylight and half in darkness."

yarı yarıya denebilir.
edit:kırılma vs gibi şeyleri ihmal ettim

Cevaplar için teşekkürler. Quora’daki konular beni %50 (yarı yarıya) aydınlattı diyebilirim hehe (Ben de soruyu basit tutmak için hiçbir detay eklemedim ama, aklıma gelmeyen noktalar da varmış).

Dediğin şeyi anladım. Fakat 1 seneyi neye göre tanımlamana bağlı oluyor. Şu videoda youtu.be tropical(solar) year ile sidereal year farkını anlatmış. Kullandığımız miladi takvim 1 seneyi solar year'a göre alıyor. Sidereal year ise dünyanın 1 noktadan aynı noktaya tekrar geldiği süre. Fakat bu ikisi aynı değil, çok küsüratlı farkları var.

Şimdi bu iki takvimi de günlere bölersen şöyle bir fark çıkıyor:

encrypted-tbn0.gstatic.com

Burda ise articles.adsabs.harvard.edu ortadaki paragrafı son cümlesine bakarsan 365 günde dünya 366 kez ekseni etrafında dönmüş oluyor diyor. Yani benim anladığım o resimdeki küçük açıdaki alan senin dediğin gibi güneşi daha çok almış olan alan oluyor. Çünkü sen ölçümü solar olarak yaparsın.

@kedili bisiler, açıklama için teşekkürler. Aslında ilk sorumda senin bahsettiğin karışıklığa düşmeden, ama aynı zamanda da basitçe anlatmak için özellikle “bir sene” yerine, “bir tam tur” tabirini kullandım. Ama gel gör ki, alttaki sorumda “bir sene” diye nitelendirmişim (şimdi düzelttim).

Bahsettiğin konuyu (isimleriyle olmasa da) hafiften biliyorum aslında. İşin aslı, sorduğum soruyla direkt alakalı bir şeyler okudum sanki ben eskiden. Ya bu konunun kendisi ya da bu konuyla alakalı çok değişik, ilginç (efsunlu? :P) bir durum vardı sanki (Yanlış veya gereksiz parlatılmış bir populer-bilim mevzusu da olabilir; benim uydurmam da). Neyse, çok uzattım.

Önce metal ile ilgili birkaç site önereyim, arada girip bakmalık:

(git: www.pasifagresif.com )
(git: metalperver.com)
(git: www.angrymetalguy.com)

Yine de bir grup önermeden geçmeyeyim: www.youtube.com
Pek metal sayılmaz ama, ben delisi oldum adamların. Her ne kadar çok pis metalci olsam da; sia, jessie j neyim de dinlerim ben gerçi.
Ortamı çok bozmamak adına, bu da ikinci önerim. Tek şarkıda delirmelik: www.youtube.com

Quo Vadis (eski ama mainstream değil) Hem teknik hem melodik. Day Into Night ve Defiant Imagination albümleri birer başyapıt.

Nurus'un urunleri guzel ama bana sorarsan f/p degiller.

Bu arada 125bin fiyat verdikleri ofis takimini ikinci el sifir ayarinda 35bin'e almistik.

İkea'nın Markus isimli sandalyesi beni rahata erdirdi. Bir sene boyunca üstünden uyumak haricinde pek kalkmadım, yine de bana mısın demedi. Tabii benim kıçım daha önce kaliteli sandalye pek görmedi, aklınızda bulunsun. Ayrıca ben zayıf bir insanım, benim kadar uzun süre ve aralıksız oturan normal veya kilolu birisi için durum ne olur, bilemem.

Ben de zamanında (bir sene önce kadar) çok araştırdım ancak, Markus ve oyuncu koltuklarından başka bir seçenek bulamadım.

Not: Markus'un fiyatı 1.000 TL.

Birçok markanın ürüne bak www.mertsit.com.tr veya mobisan.com.tr ye.

Olgunlar Sokak kitapçıları - 20 kitapçı var. birinde mutlaka bulursun. Bulamazsan Kızılay Kocabeyoğlu Pasajı alt kat.

O kitap ilk basım olarak satıldığı için baya pahalı olur yalnız.

Adilhan'a ulaşımın kolay olacaktır. Orada ikinci kattaki sahaflar işini görür. Orası yetmez ise tunalıda kuğulu pasajında devri alem sahaf var. Fiyatları nadirkitap.com'dan kontrol edip gitmeni öneriim.

@kablelvuku,

ilk baskısını aramıyorum. Aradığım kapak, en az 5 baskı yaptı.

Ilk basımdan kastım türkiyedeki ilk basım. 1. Baskı mantığı değil. Şu anki cilt ile aynı olmadığı için sahaflar ona da fahiş fiyat biçiyor.

@kablelvuku,

Bahsettiğin durumu şimdi anladım, ama o kadar etkisi olmayabilir. Örneğin nadirkitap.com'dan baktığımda, satılan kitapların çoğu hem ilk kapak, hem de 1. baskı diye geçiyor. Ortalama 60 TL. Ama bir tane 5. baskı var (tam benim söylediğim baskı, belki 6.-7. de vardır) ve 35 TL, Ordu'da ama. Bana o kadar da fahiş gelmedi. (kitap "Yeni" gibi duruyor)

nadir kitaptan ara. olmadı zafer çarşısında bulursun. o da olmadı ankara sahaf yaz tek tek git.

Nadir Kitap.

nadirden bak, dükkanın adını googlelayıp adresine git.

Berdelacuz var yenimahalle'de.
www.google.com

genelleme yaparak bir yere varamazsınız.

monitörün kullanım amacı ne öncelikle?
iş için mi kullanacaksınız, oyun için mi? tasarım mı yapıyorsunuz yoksa cad çizimi mi?
fps oyun mu oynuyorsunuz rts mi?

hepsini geçip sadece film mi izlemek istiyorsunuz? netflix 4k aboneliğiniz var mı? yoksa sadece dizi sitelerinden mi izliyorsunuz?

monitör kısmı o kadar kapsamlı ki, tasarımından üzerindeki harici çıkışlara, ses aygıtı olup olmamasından bağlantı birimine kadar bin bir çeşit olay var.

siz önce kendinizden bahsedin biraz. sonra ips panel mi 4k super amoled mi gelir öneriler.

Öncelikle iyice araştırmanızı tavsiye ederim. Yine de ipucu olması amacıyla kendi kullandığım ve memnun olduğum monitörü yazayım:
Viewsonic vp2768

Raykon (duplicolor) spreyleri tavsiye ederim. İnce ince atarsan gayet sağlam tutunuyor. Forumlarda Henkel de öneriliyor ama, bir türlü kullanma şansım olmadı.

açık ameliyat olduysa iyileşmesi aylar bile sürebilir.

bu birden çat diye çıkan bişey değil, düşün minicik bir sivilce boyutunda çıkıp 3 4 sene doktora gitmeyip müdahele etmeyince tüm kuyruk sokumuna yayılıyor.

yapabileceğin bişey yok, çıkarsa en kısa sürede ufacıkken gidip aldırman gerekir yani 1 dikiş atılması var, oradan el büyüklüğünde kocaman yer alınması var.

fark bu kadar bariz, çıkarsa gidersin, 5 dakkada alırlar 1 dikiş atarlar geçer gidersin.

Peki bunun bir önlem yöntemi yok mu?

bende de aynı korku var. şu ana kadar olmadı, daha da olmaz inş diyorum çünkü yapacak bir şey yok olmaması için

Lazerle bütün kılları aldırın. En az 2 günde bir duş havluyla iyi bir kurulanma. Risk oldu sana yüzde sıfır

kilo vermek lazım, kot tarzı dar pantolonlardan çok giymemek lazım. erken müdahale dışında yapacak bir şey yok.

kaykilarak oturmamak lazim. sik dus almak lazim. o bolgeyi terli tutmamak lazim.

Banyo sabunu ve banyo lifini alacaksın 2 günde bir ya da 3 günde bir her tarafını güzelce bir temizleyeceksin.

Dar kot falan giyme.

benim de başıma geldi ancak, senin bahsettiğin gibi bir zorlukla karşılaşmadım. Tabii kıl dönmesinin nerede oluştuğuna bağlı.

Bende, tam kuyruk sokumunda oluşmuştu. Normalde sandalyeden pek fazla kalkmam ve kıllı biri de sayılabilirim, ama en alakasız yerde çıktı bu bende. Bana kalırsa sebebi, terli bir biçimde armut koltuğa oturmaktı. Ev taşıma sırasında götümden terler akarken (kutulama, ayırma, temizlik vs.), her yorulduğumda armut koltuğa oturmuştum. Bu da götünün üstüne değil de, beline doğru kaykılarak oturmak demek.

Ameliyat kısmı ise çok zorlayıcı olmadı. 1 gece kaldıktan sonra taburcu oldum. Yalnız "yatma" kısmı mecburi zaten. Götünde dikiş olan bir insanın hiçbir şey olmamış gibi oturup kalkması mümkün değil zaten. Ama yürüme ve tuvalet ihtiyaçlarında hiçbir problem yaşamadım. Araştırma hastanesinde olmuştum hatta ameliyatı. Ama ben vakit geçirmeden gitmiştim. O bahsedilen küçük sivilce, kıl dönmesi zaten, fark ettikten 2-3 hafta sonra ameliyat olmuştum. Hatta en kötü kısmı, anesteziden sonra oluşan baş ağrısıydı. Bol bol su için ve genel anestezi yerine sadece bel altınızın uyuşturulmasını isteyin.

(Benim ameliyatımda bir boklar oldu ve ben sadece belimin aşağısının uyuşturulmasını istememe rağmen, ikisi birden yapıldı. Sanırım öğrenciler, öğretmenler bayağı bir ders işledi üzerimde.)

uçağa binince okuyorum işte :)) pegasus'un dergisi güzel, internette de var her sayısı.

Aliyoruz arada yemek ve ev dizayni ile ilgili hanim okuyor. Oyle internette ha diye bulabilecegin seyler degil genelde icerik kaliteli ama fiyati da yuksek oluyor bu tip dergilerin.

Düşünbil
Libido

"Popular Science" fena değil, "Dergilik" uygulamasıyla da erişebilirsiniz. "Geo" vardı bir aralar, müthiş bir dergi. Bir ara kayboldular ortadan, sonra tekrar çıkarttılar Türkiye'de ama, temelli çekilmeden önce bayağı bozmuşlardı. Bir daha da çıkartmazlar herhalde.

Her ay Popular Science ile Bilim ve Teknik alıyorum.

How it works'ü de aldım ilk iki sayısını ama pek beğenmedim içeriğini bırakacağım.

Bu arada Se7en ve 221B'yi de takip ediyorum.

(bkz: hbr)

Psikeart, bi de zahmet edip çıkarsa Naber
Psikeart iyidir

En son 8-10 sene once almisimdir.

her cuma herkese bilim teknoloji isimli dergiyi alıyoruz eve.

şu listede kafa-bavul-ot falan görmemek çok hoşuma gitti.

Geçebilirsiniz. Ancak otomatik olarak yüklenebiliyor mu, emin değilim. Ben yükleyememiştim, "en azından güncelleme yaparken sorar" diye beklerken bir sürü vakit harcamıştım. En sonunda windows'un resmi sitesinden windows 10'u indirip kurdum.

windows 10 kur direk
otomatik aktiflestirir

"hard reset" deneyebilirsiniz veya sürüm düşürebilirsiniz. Eğer sisteminiz son sürüm değilse, en son sürüme güncelleyebilirsiniz. Bu ülke sınırları içerisinde, en son çare olarak teknik servislere/tamircilere başvurun bence.

"Rufus" adlı program aracılığıyla yazdırman gerekir. Google'da"windows, rufus, usb bellek" gibi kelimelerle aratırsan, bir sürü rehber bulabilirsin.

microsoft'un kendi uygulamasi var. bununla yapabilirsin. www.microsoft.com

uefi ihtiyacın yoksa hiç programa filan bulaşma.
uzmanim.net
windows bunun için yeterli :)

Okumayacagin kitabi niye goturesin. Okuyacak vaktin olmayacak.

Kitap götürürsün, götürdüğün kitaplara onay verirlerse yanına alırsın onay vermezlerse tezkerede geri alırsın. Fakat ben askerdeyken onay aldıkları kitabı okuyan kimseyi görmedim herkes akşam olsa da uyusak diye mesai bitimini bekliyordu, sabahın beşinde kalkacaksın çünkü.

askerliği uzun dönem yedek subay olarak yaptım. acemiliğim samsundaydı. yaklaşık 6-7 kitap bitirmiştim orada.

askeriyenin bi yasaklı kitaplar listesi var. götürdüğün kitaplar o listedeyse almayabilirler. gözden kaçırırlarsa ve sen içeri soktuktan sonra bulurlarsa ciddi sıkıntılar yaşayabilirsin.
aklımda kalan bi küçük prens vardı yasaklı listesinden. bi de bol bol politik kitap isimleri okuduğumu hatırlıyorum

20 gün askerlik için gerek yok. Zaten boş zamanın olmayacak. Gündüz full eğitim, akşam da 9 buçukta yatış.

nolur abartmayın. 1 ay bile askerlik yapmayacaksınız. acemilik sonrasında 5 ay, 12 ay takılsanız o zaman boş vaktiniz olur ama acemilikte kitap okuyacak vaktiniz yok. gidin saçma sapan sağa dön sola dön komutlarının tadını çıkarmaya bakın :)

Ben kısa dönem yapmıştım. Acemilikte bile okuyacak bir sürü vaktim olmuştu. Çok kalın olmayan kitapları gömleğinin içine koy, molalarda bile okursun. Ama bedellilerde durum nedir, bilmiyorum.

bos bos durup agaclara baksan birsey olmaz ama kitap okursan hem üstlerinin hem birlikte askerlik yaptigin insanlarin tepkisini cekersin.. bos vaktin olursa sohbet et, insan tani, baskalarinin hikayelerini dinle. bu da bir nevi kitap okuma sayilir.

Millet zamanın olmayacak vs demiş de normal hayatta kitap okuyan biri için orada da fazlasıyla vakit oluyor.

Ben acemi birliğine götürmüştüm kitap. Elimdekiler bitince de kargolattım. Komutan kitaptan başka bir şey var mı diye bakıp vermişti kitapları. 9 kallavi kitap okumuştum 30 günde. En güzel zamanlarım da kitap okuduğum zamanlardı.

Akademisyen bir arkadaş A4'e basılı ingilizce makalelerini filan getirmişti, bir tane de ingilizce kitap getirmişti kimse bir şey demedi.

Ben bir de thesaurus sözlük götürmüştüm, her türlü arada cebimden çıkarıp okuyordum, bir şey demedi komutanlar.

Kitabın bölük komutanı tarafından 'kışlaya sokulmasında sakınca yoktur' şeklinde imzalanması gerekiyor.
Usta Birliğine Shakespeare'in Hamlet oyununu orjinal dilinde götürmüştüm. Komutanımız Hamlet'in hangi kitabı bu diye sormuştu. O şaşkınlıkla ne cevap verdim hatırlamıyorum. İmzalayıp verdi sonra :)

Ben de götürmüştüm ama okumaya zaman olmadı. Aslında haftasonları oluyordu ama okuyasım gelmedi pek.

en kötü koğuş nöbetlerinde okursun, kesinlikle götür.

Böyle söyleyince aklıma eğitim birliğimdeki badim geldi. Heriften okumak için kitap istedim, çince kitap verdi.

al gotur en kotu okumadan getirirsin. orada okuayacak firsatin olurda yaninda olmazsa daha kotu.

kucuk prens niye yasakli ki? olaya bak..

vakit olmayacak +1

ara sor çok iyi ilgileniyorlar.

bc'nin belli aralıkları var zaten. birebir uymasına pek bakılmıyor. Örneğin ben 8,6 göze, 8,4 bc lens takıyorum senelerdir. bir problemle karşılaşmadım.

edit: 8.40 mm (8.8 mm’ye kadar tolere edebilmektedir, lütfen doktorunuza danışın.)
8,80 mm (9,1 mm’ye kadar tolere edebilmektedir, lütfen doktorunuza danışın.) gibi.

Senin yapmak istediğin şeyin tam tersini yapmış birisi olarak, söylediğin şey zor. Aslında yapılır ama, basit olmaz ve dikkatli yapman gerekir.
Birincisi, uygun matkap ucuyla veya uçlarıyla, perçinleri matkaba yedireceksin. İkincisi de benzer yöntem, ama bunda merkezi boş olan uçlardan bulman lazım. Bunların da perçinler kadar küçük çaplı olanını biraz zor bulursun. Benim bildiğim cam delmek için var bu kadar küçük çaplı uçlar. Bu ucu ve aletini (ucun çapı küçük olduğu için, normal ev matkaplarına uymaz büyük ihtimalle. Dremel vb. el aleti de şart. "Dremel" marka bu arada) bulursan, bu yöntem basit.

Not: Bana dosya değil de, metal kısım lazımdı. O yüzden dosyayı parçalamam yetmişti.
Ekleme1: Aslında birinci yöntem de çok zor değil, ama dikkatli olman lazım temiz iş çıkarman için.
Ekleme2: Hep eksik yazmışım. İkinci yöntemde perçinlerin etrafından dosyayı delmen lazım. Yani delici ucun çapının, perçinlerin çapından daha büyük olması lazım.

urun.n11.com

Uygundur. Yıllardır kullanırım bi sıkıntı çıkmadı henüz.

@kablelvuku, gösterdiğiniz ürünün görseline sahip o kadar farklı marka var ki. Aynı deseni, aynı ürün ölçülerini kullanan birçok farklı üreticisi var bu tipteki low-end (düşük seviye) ürünlerin. (Üzülerek söylüyorum ki, ben de kopyaladım eski iş yerimde; bir tasarımcı olarak. Tabii bu topraklarda bunun adı hırsızlık değil, “tersine mühendislik/tasarım”). Daha orta halli bir şeyler bakıyorum.

Bence french press daha işkence. Cezvede kaynatıp süzgeçle süzmek daha kolay geliyor bana. Neden fp istiyorsun?

Fp daha iskence ya bitki cayi icin. Elini icine sokup o bitkileri falan cikarmasi zor cezvede demle suzgecle bardaga bosalt. Yok ben illa french press istiyorum dersen en ucuzunu al gec hic fark etmez hepsi ayni senin icin

(git:urun.n11.com )

ben bitki çaylarımı böyle demlikte yapıyorum. temizliği de çok kolay. fikir olsun diye şeyettim.

şu tarz bir şey de yapmak french press ten daha kolay (temizlik ve sonrasında ocakta ısıtabilme açısından): www.dekorazon.com

onun dışında marka olanlara çok para vermeyecekseniz her hangibir french press işinizi görür. ne olsa hepsi bir süre sonra ufaktan paslanmaya başlıyor.

@diffarentiationation, konu hakkında pek bilgi sahibi değilim ama, bitki çaylarını kaynatmak pek önerilmiyor. Kaynar su koymayın diyen bile var. Ben bardağa kaynamış suyu ve bitkileri koyup, demlene kadar işime gücüme bakıyorum (yemek hazırlamak genelde) ve bu süre sabit değil. Zaten aşırı sıcak içmek de yasak bana. Süzgeçle süzmek daha pratik olabilir ama, anlattığım sebeplerden dolayı, bana yine ayrı bir kap gerekecek. Hatta bu kabın ağız kısmı da olması lazım. Ama metal veya plastik de olamaz bu kap (metal ısı yüzünden, plastik sağlık açısından). Sonuçta, tek çare french press oluyor.
@proletarier, paslanma problemi yüzünden en ucuzunu alıp geçemiyorum. Dandik mal alabilecek kadar zengin değilim :/
@isyankar tosbaga, fikrin için teşekkürler. Ama ben genellikle bir bardaklık demliyorum.

@yazarken ellerini birakan herif, benim de aklıma en fazla yatan bu modeldi (0.4 lt olan). Parasına oranla,ikea’nın dandik ürününe pek denk gelmediğim için. Ayrıca ikea’nın sitesinde daha ucuz ve 1 litrelik alternatifi de var.

Ben Tchibo'dan şöyle bir şey almıştım. Şimdi galiba satışta yok. Ama ara ara geldiğini biliyorum.

media4.tchibo-content.de

Bu arada Tchibo'nun french press'leri de makul. Kaç senedir kullanıyorum paslanmadı, sorun çıkarmadı.

Edit:
Link media2.tchibo-content.de

bir de şu var. www.ikea.com.tr bununla da hazırlaması kolay. bulaşık-temizleme derdi de yok.

@ yemrem, evet böyle bir süzgeç vardı bir aralar bizim öğrenci evinde. Tamamen unutmuşum. Teşekkürler ^^

İlgilenen herkese teşekkürler. İkea’dan UPHETTA ve yanında IDEALISK alacağım. İkisinden biri veya ikisi de işimi görür umarım.

edit: ikisi de işlevsel, ikisi de işimi gördü. Yalnız french pressin süzgeci tabana kadar gitmiyor, 2cm yukarıda duruyor. Bitkileri iyice sıkmak gibi bir takıntınız yoksa, problem değil. Varsa da, tepedeki tutamacın plastik tamponunu keserseniz, kestiğiniz kadar aşağı inebiliyor süzgeç. ben 5mm kadar kestim, problem olmadı.

bu geldi aklima youtu.be

Bravo, bu şarkı. Her 6 ayda bir aklıma takılır, geçerdi.

Eskiden 10 üzerinden 7-8 falandı şimdi sıfır.

Ak Parti, Turkcell, Koç Grubu böyle vatan, millet, Atatürk vs reklamları yapıyor. Zerre bir etki yaratmıyor bende. Aksine antipatik geliyor.

Sadece Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı milliyetçi duygularımı biraz harekete geçirir. Bir de İstanbul'un Düşüşü :)

Milliyetçiliğime 10 üzerinden max 4 veririm.

0
aidiyet eksikliği yaşayan, kendini birey olarak ifade edemeyip kutsallaştırdığı kişi, nesne ve kavramlar üzerinden ifade etmeye çalışan insanların tutunduğu direktir milliyetçilik. dahası, bu hassasiyet üzerinden sömürülmekten bıkmıyorlar ve olaylara gerçekçi yaklaşamıyorlar. "duygusal bir milletiz" geyiği de buradan çıkıyor, akıl ve izan açısından bu kadar eksik yetiştirilmiş insanları milliyet, ırk, vatan, bayrak gibi içi boşaltılmış kavramlarla kandırmak ve çıkar amaçlı kullanmak çok kolay. vatanını milletini gerçekten seven insan önce kendini başkalarının politikalarına alet etmemeye dikkat eder. ancak dünya'da-sadece burada değil- hiçbir milliyetçi yoktur ki vatan millet sakarya edebiyatına kapılıp kukla olmasın.

Milliyetçiliğin icad edilmiş bir kavram olduğuna şüphe yok ve insan hakikatinin önüne geçebiliyor malesef. Böyle bir kavram için hayatımı gönüllü olarak ortaya koymam.
Ama mesela içinde yaşadığın topluma faydalı olma sorumluluğu çevçevesinden baksak sadece oradan bir anlam çıkarabilirdim. Günümüzdeki haliyle takım tutmaktan farklı gelmiyor.

-1

Türkiye cumhuriyeti'ne, Atatürk ilkelerine ve devrimlerine tamamiyle ait hissediyorum.

Atatürk kırmızı çizgim. Fakat bu demek değildir ki bahsedildiği gibi reklamdan, marş veya türkülerden etkileniyorum. Hayır, etkilenmiyorum.

Dini ele alırsak ilahilerin şarkıdan bir farkı yok, bu şekilde düşünüyorum.

Bu devletin yoktan var olması, savaşlar, ödenen bedelleri asla yok sayacak değilim. Bu yüzden 'fabrika ayarlarına' bağlıyım işte.

Not: Bugünkü chpden nefret ediyorum. Akpnin gölgesi olduğuna inanıyorum.

Geçmişte bu ülke ve ülke insanı için çekilen sıkıntılar, yokluk içinde kazanılan zaferleri okudukça, düşündükçe geçmişe duyduğum bir vefa borcundan ötürü şiir, metin, sohbet duyduğumda tüylerim diken diken olur. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti için de geçerlidir. Geçmişe karşı kendimi borçlu hissederim.

Milliyetçiyim. Ancak bugünkü siyasetçilerin, askerdeki komutanların yaptıkları bencillikleri, vurdumduymazlıkları ve israfı gördükten sonra da bu dönem için onların vatan için istiyoruz dediği hiçbir şeyi de hemen kabul etmeyecek kadar da uzağım.

X ülkesinde yaşasam X ülkesinin geçmişine dair de aynı sorumluluğu hissederdim.

10 uzerinden 1. Turkluge kufur et seni ab yada abd vatandasi yapalim is verelim diplomona denklim verelim deseler yeridir. Ama azicikda olsa birseyler titremiyor degil

Ek edeyim, Osmanliya zerre kadar sempati duymuyorum. Sevmiyorum ve hani şu Osmanlı önceki devletimizdi, Türkiye şimdiki gibi söylemleri komik buluyorum.

Osmanlıyı yıkan Türkiye Cumhuriyeti devletidir, buna inanıyorum.

0.

öyle ya da böyle hepsi beyin yıkayarak veriliyor. ver 50m dolar,çeksinler terörist aponun filmini görkemli bir senaryo ile. oturup ağlatırlar hepimizi. thanos dünyanın yarısını öldürdü kimse nefret kusmuyor, ama herkes skyler white'tan nefret ediyor.

cevap sıfır.

0
Bana bir bk olmuyor o sarki turkulerden.
Milliyetci olmayi birak bir milliyetim bile yok. Bugun Amerikaya gocup ABD vatandasi olsam orada okula falan gitsem Amerikan marsini okurum, bana ne lan ben TUrkum diye kasmam.
Illa bi millet oveceksem Almanlari overim cunku Alman muhendisligi <3

Tamamen random bir sekilde DUnya'daki harhangi bir milletin icinden doguveriyoruz, sahiplenmek sacma geliyor bana. Random lan.
Kurtlerin devlet kurma istegini de anlamiyrum mesela bu yuzden. Kurt olsam dalgama bakardim sahsen devlet mevlet kasmazdim. Dunya'nin cesitli yerlerinde boyle devlet kurma bagimsizlik kazanma savaslari, ozerklik savaslari falan da asiri komik geliyor. Bildigin buyu yapmislar savastiriyorlar adamlari oyle gozukuyor buradan bakinca.

Velhasil milleycilik, milli duygular falan bana anlamsiz geliyor.

milli mücadele dönemine ve mustafa kemal paşa ve arkadaşlarının mücadelesine karşı hassasiyetim var. onun dışında herhangi bir şeye hassasiyetim yok.

Benimki biraz farklı. Fin milliyetçisiyim ben. Kuzey-Ülkelerine-Canım-Feda (askerdeki yürüyüş esnasında yapılan 4'lük ritim şeklinde okunacak)

Zerresini barındırmıyorum. Milli hassasiyetim yok.

Fakat Atatürk ve silah arkadaşlarının mücadelesine saygım soysuz. Şehit haberlerinde de elbette üzülürüm. Genç yaşta öldükleri için, her şeyden insan oldukları için

7.5

milliyetçiliğe inanmıyorum ama bir güç var.

Türkiyedeki MHP,BBP, diğer kendine mukaddesatçı diyen sağ cenah vb. oluşumlar midemi bulandırıyor ama tüm dünyanın görünürde globalizm,küreselleşme,eşitlik,evrensel değerler,demokrasi naraları atıp alttan alta milliyetçilik yaptığı bir dünyada benliğini kaybetmek,kimliğine sahip çıkmamak da bana düpedüz saflık, aptallık geliyor.

Bu açıdan bence normali herkesin belli bir seviyede milliyetçi olması.Artı olarak küçüklüğüm Türk olduğum için baskı gördüğüm bir yerde ve zaman diliminde geçti.Bu yüzden Türklük bilincini önemserim

"X olmak ne kadar süper lan hıaaaaaaaaaaaaaaaa" muhabbetine şu kadarcık yakın değilim. Her türlü ırkçıdan da itinayla kaçıyorum.

0.
Uzun uzun sebebini yazmak isterdim ama eriniyorum. Onun yerine Richard Feynman ' in (bkz: cargo cult science) ini buraya bırakayım.Şüphesiz ki merak eden arkadaşlar okuduklarında semboller ve kurulan yapma anlamlar üzerine müthiş dersler alacaklardır.

Ayrıca @sevgikusunkanadinda+1

yok

Biosta "XMP profile" ayarından bahseden bi yer olması lazım onu enable yaparsan probleminin çözülmesi lazim

anakartın bios ayarlarına girip, oradan otomatik overclock yapabilirsin.
ha, kişisel bir tatmin dışında fazla bir getirisi olur mu? zannetmiyorum; zira işlemcin şu haliyle bile gayet iyi.

@berginyonbaenre, otomatikten kastım, “xmp” kısmıydı. Özel olarak ismini yazmamışım. Enable yaptığımda olmuyor maalesef. Sistem hata veriyor, bu yüzden bu işlemi “manuel” yapmam lazım.
@pangea, açıkçası RAM’leri 3200 hızına çekemediğim için, biostaki hazır işlemci overclock ayarlarını denemedim bile. (Birçok kullanıcı bu otomatik ayarların da sistemde dengesizliğe yol açtığını söylüyor. Kimileri de bu ayarların, gereksiz yüksek volt değeri atadığını belirtiyor.) Tatmin konusu ise bence talihsiz bir açıklama olmuş. Kullandığım programlar 3 boyutlu görselleştirme ve modelleme üzerine. İşin “render” kısmındaki kazancımın yanında, kimi programlar tek veya en fazla çift çekirdek üzerinden çalışmakta maalesef, (solidworks mesela).

Ayrıca basit olan sorumu tekrar etmek istiyorum. Ram’lere overclock atabilmek için, aynı zamanda işlemciye de mi hız aşırtma yapmam lazım?

ramlere oc yapmak için işlemcine oc uygulamak zorunda değilsin

Okuyan olur belki diye son durumu yazayım. RAM overclockunda sorun voltajda. Aslında 1.35V ile çalışması gereken RAMler, nedense bende 1.36V ile çalışıyor ve voltajın az olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti.

İşlemci overclocku daha detaylı ama, benim başlangıçta abarttığım kadar zor değil. Youtube'dan "der8euer" ve "Boosted Media" kanallarındaki overclock videoları, tam Bilal'e anlatır gibi anlatıyor.

satın aldığın siteden isteyebilirsin.

nihai tüketici isen ancak sana gönderilenlere ulaşabilirsin.

"satın aldığın siteden istemek" seçeneğini de işaretliyorum ancak, benim sormak istediğim; bu faturaları adımıza veya TC No'muza ait bir veri tabanından görebiliyor muyuz? idi. Göremiyormuşuz.

öyle bi veri tabanı yok senin benim için.

efatura.gov.tr

şu var ancak bunda da fatura no vs lazım.

eraser

edit: bu program işe yarar. harddiskin boş kısmını defalarca siliyo

@Delay Fuze, buyur?

doldurup doldurup silme işini eraser yapıyor

teorik olarak aslinda mumkun degil. o yuzden buyuk sirketler(Google, Microsoft vs) eski harddisklerini imha ederler. tabi senin verilerin onlarin ki kadar kiymetli olmadigi icin kimse o kadar masraf edip verilerini geri getirmeye calismaz. harddisk uzerindeki butun bitlerin ustune 3 kere yazarsan pratikte o bilgiler geri getirilemez olarak bakabiliriz. bunun icin ozel programlar var. ucretsizi var mi bilmiyorum

Askeriye, istihbarat ve emniyet gibi önemli kurumlar da hdd'leri imha etme yoluna gidiyorlar.

Bu işi özel ş,rketler için yapan şirketler var, yani hdd'ni fiziksel olarak yok ettirmek için para veriyorsun.

Hatta hdd yok etmek için makinalar da satılıyor, bir nevi öğütücü.

Demek ki teorik olarak verileri tamamiyle silmek mümkün değil.

Ama sen ben gibi kişisel kullanıcıların bunlara ihtiyacı yok, belirli bir sayıda hdd doldurulup format atmak yeterli.

Belirli sayının 30 küsür olduğunu hatırlıyorum.

Amacın laptopumu satarken mümkün olduğunca kişisel bilgilerimin kolayca ele geçmesini önlemek. Ama bu temizleme işini, laptoba format attıktan sonra yapacağım ki, içindeki orjinal windows sürümü de silinmesin. O yüzden doldur-sil işlemi en temizi gibi duruyor.

Seneler sonra edit: "doldur-sil" demişim, "eraser" isimli program olarak algılayın siz onu.

İkisini de aynı doktor mu yazdı? Mide bulantısı için, Metpamid de kullanabilirsiniz. Onun bu şekilde bir etkileşimi yok. Yine de doktorunuza bir danışın.
www.ilacrehberi.com

@agluna evet aynı doktor. 2 adet eczacı kullanmamamı söyledi. Üstüne doktora gidip sordum, adam önce “motilium mu yazmışız?” dedi. “Hem de 3 kutu” deyince biraz okur gibi yaptı, sonra “yüksek dozlarda geçerli o, kullan” diye bir şeyler geveledi. Ben de tekrar üsteleyince “için rahat olsun o zaman, kullanma.” diye gülerek cevap verdi. Ben mi abartıyorum bilmiyorum ama, bu kadar siktiri-boktan bir tavır nasıl olur anlamış değilim. Avrupada veya Amerikada vasıfsız işçi arayan varsa bana ulaşsın. Karın tokluğuna çalışırım inanın ki.

işin bir diğer önemli kısmından, kulaklıktan bahsetmemişsin. ciddi bir kulaklığın varsa mp3 çalarla telefon arasındaki farkı alabilirsin. bahsettiğin modeli bilmiyorum, çok pahalı olmadığına göre çok high end bir şey olmayabilir, haliyle onun için net konuşamam ama sony'nin high end oynatıcılarıyla farklı duyabiliyorsun iyi kulaklığın varsa.

lg ve htc telefonlarına yüksek kaliteli dac koyduklarını söylüyorlar hep, teşhir telefonları haricinde uzun süreli dinlemedim o yüzden bilemeyeceğim ama yeni nesil telefonların yüksek empedanslı kulaklıkları sürmekte zorlanmadığını biliyorum. s7'yi denemedim o yüzden bir şey diyemem onun özelinde.

bruce, kulaklık arayışım devam ediyor. bas yada tizin çok öne çıkmadığı, doğallığı bozmadığı, yukarıda bahsettiğim türleri net ve doğal bir şekilde duyabileceğim bir kulaklık arıyorum. yani ikinci el a15 + kulaklık 1000 tl gibi bir bütçe ayırdım. kulaklık için de öneri alabilirim.

a15'den vazgeçin bence markaya olan takıntınız yoksa daha kaliteli daha f/p oranı yüksek playerlar var. techno-fi.net 'i öneriyorum araştırma için :)

mp3 mü kaldı ya. en iyi ses kalitesi apple müzik ve spotifyda çünkü fiziksel bir cdye dökülmeden direkt dijital haliyle yayınlıyolar

Alacağınız kulaklığın, müzik çalarınız tarafından yeterince beslendiğine emin olun en önce. Diğerleri tercihinize kalmış. "cowon" markasını araştırabilirsiniz. Kulaklık olarak da "grado" markası

kardeş senin aklın sadece müzik dinlemek için tasarlanmış bir cihazın herhangi bir telefondan daha kalitesiz bir ses vereceğini kesiyor mu? kesmiyor tabi. kulaklık beyerdynamic öneririm. iki sene önce sorsan akg derdim.

Bence telefonu kullanmaya devam edip yatirimi kulakliga yonlendirmen daha mantikli olur. telefonun ve sony'nin ses cikislari farkli olacaktir yanyana dinlediginde ama hangisi daha iyi ya da hangisi daha dogal o testi yapmak oldukca zor. Ve fark cok da anlasilir olmayacak, iki kulakligi test ettiginde ise inanilmaz fark olacak. O yuzden bence telefonla mumkun olan tum kulakliklari dene ve aklina yatani al.

Benim favori kulakligi klipsch x11, kulak ici oldugundan genelde insanlar in ear tercih etmiyor ama inanilmaz dengeli bir kulaklik. Sevmedigim yani tek driver oldugu icin cok gurultulu seyleri kaldirmiyor ve ses cikisi cok yuksek degil ama noise isolationi cok basarili o yuzden gurultulu ortamlarda da seviyesi cok sorun olmuyor. Amazon'da 100 dolar civar arada 70lere dusebiliyor. x10 11 12 hepsi ayni sadece cikis seneleri farkli herhangi biri de olur.

bir insanın 9 ay boyunca hayvan görmemesi imkansız. hayatımda duyduğum en saçma şeylerden biri.

abi google bile tamamlıyor “hamileyken hayvana bakmak” diye.

salak saçma şeyler

böcekler hayvan değil mi? o zaman gözümüzün önünden sinek de geçmesin, çocuğun kanatları çıkar mazallah.

sert çıkma he de geç.
cahille mücadele edemezsin.

tartismak bile komik

ülkede evrimini tamamlamadan doğan insanların nereden geldiği konusunda ciddi bi aydınlanma yaşadım şu an.

hurafe olur mu ya... gerçek tabi. cal-tech'te araştırması bile var. huxington ve arkadaşları 100'er kişilik kontrol ve deney grubu oluşturup deney grubuna günde 4 saat hayvana baktırıyor. 7 ay sonunda doğan çocukların kontrol grubundaki çocuklara göre yüzde 80'i eşeğe, ayıya falan benziyor.

sakın karına hayvana baktırma. SAKIN!

Ben atım.

@ya ben lan neyse

hocam ciddi mi dalga mı?

voldemort yılan bazlı bir şampuandır aslında. (yılanı yıkarlarken görmüş annesi. ufff :(

dalga tabi. rahat ol.

Burada sıkıntı hayvanat bahçesine gitmiş olmanız.

Allah eşine sabır versin hamile kadın. Bir de bu manyaklıklarla mı uğraşacak

Bunun hurafe olmama olasiligini dusunup burada soruyosan cok kitap okuman gerek.Hdmde cok..

Düşüncenin kaynağı cahillik ve muhakeme becerisinden yoksun olmak.

Mutlusismankedi2015+1
Bu durumda senin kayın familyası evrime inanıyor gibi görünüyor?

Hayvancılıkla uğraşan herkes birkaç nesil sonra yok oluyor zaten. İnek besleyenler inek doğurmaya, kümes hayvanı besleyenler yumurtlamaya başlıyor belirli bir kuşaktan sonra (tam sayısını unuttum). Zaten ülkemizde bu yüzden kimse hayvancılık yapmıyor artık.

Hocam,torrent sunucunun hız limiti belki o değere sabitlenmiş olabilir. Onu kontrol et önce. Sınırsıza ayarlanmış olması gerekiyor.

Uzun süredir torrent kullanıyorum hocam. "Fake upload" ile (mecburen) torrentleech gibi sitelerde fink atmışlığım da oldu zamanında hehe. Sorun kesinlikle internet sağlayıcı firmada. İlk defa başıma geliyor böyle bir durum.

(bkz: Port açmak)

ya bu doğru mu? netspeed bende de var ama kotalı zaten o yüzden bilemiyorum.

torrent protokolünden bütün iletişimi şifrelemeyi denediniz mi? forced olsun.

Tarifemi düşürdükten sonra (8mbps) düzeldi. İşin içinde netspeed'in olduğu kesin, çünkü hattım 16 mbps'yi de çok rahat kaldırıyordu. Cevap yazan herkese teşekkürler.

1) ısırması zamanla duracak. Kısırlaştırınca özellikle. Her ısırışısında sert bir sesle hayır! Demeniz lazım.

2) yapacak bi şey yok kapıyı açmayacaksınız ardına kadar. Biz de böyleyiz. Kediyle yaşamanın genel kuralı.

Kisirlasti ya. Yeni hem de. Iyice isirmaya basladi hatta :(

bizimki de çok ısırırdı. 10 aylıkken falan azalmaya başladı, kısırlaştırınca (1 yaş) tamamen bıraktı. bir de yeni kısırlaştırıldıysa hormonların etkisi bir süre geçmez. büyüdükçe azalarak biter muhtemelen, biraz sabretmek lazım.

1. bizimkisi de aynı. şu an 4.5 aylık. şurada söylenenleri uyguluyoruz:www.lifewithcats.tv saldırılarının sıklığı ve şiddeti azaldı.

Yapmayın, bırakın ısırsın. Dediğiniz gibi kendisi de oynadığını biliyor. Ben çıplak kolumla bile oynuyorum, en fazla biraz kanıyor hehe. Ama benim için inanılmaz eğlenceli. Korkmanız gereken asıl şey tırnakları. Eğer tırnaklarını düzenli kesemem diyorsanız, ısırmasını (daha doğrusu "dövüş" oyununu) yasaklamanız iyi olur. Gözünüzü ısıramaz ama tırnağıyla ciddi zarar verebilir.

Kaçmasına da pek çare yok sanırım. Hepsinin farklı huyu oluyor.

aynısı bizde de var. bekliyoruz bakalım geçecek diye

başınız sağolsun şimdiden

kediyi gerçekten bagaja mı vereceksiniz ? cidden bu size mantılı geldi mi ? havasız mınsoğuk mu sıcak mı belli değil ? üzerine valiz mi düşer belli değil. onlarca bagajfa ölen kedi köpek var

Hayatınız boyunca bu topraklarda hiç otobüs yolculuğu yapmadınız; ya da yaptıysanız da, bagaja hiçbir şey vermediniz sanırım. Sakın böyle bir şey denemeyin.

otobus bagaji kopek diye aratirsaniz daha yakin zamanda havasizlik ve sicaktan otobus bagajinda olen kopek haberlerini gorebilirsiniz. Kedinin daha fazla sansi olacagini sanmam.

sakin boyle birsey yapma. yazik hayvancagiza. olmese bile psikolojiosi bozulur hayvanin. istanbul-bursa arasi birsey degil. en kotu araba kirala, kendin git getir hayvani.

verme o bagaj alanına egzos gazı sızıyor, aşırı ısınıyor vs. hayvanlar ölüyor. veterinere danışıp hafif sakinleştirici ile yanına alabilirsin zaten 3-4 saatlik bir yol.

Sakın bagaja koymayın. Sakın.

colorlib.com

şunlardan birini seç yükle ama son haline getirmen için baya bi uğraşman gerekecek. temalar boş geliyor yani.

Blogger ve wordpress ile uğraşarak yapabilirsin. Ama birçok theme (template) problemli. Azıcık yazılım bilgin varsa halledersin belki. Ben sıfır yazılım bilgisiyle, aylarca uğraşarak yapabildim portfolyo sitemi.(blogger)

wordpress artı envato.com

bir sürü template tema var. temalar 15 25 30 civarında.

Divi var bende.
hazır layoutlatdan yapalım istersen. Bu gün başladım yeni yeni öğreniyorum. Domaini hostu alırsın divinin layoutlarıyla yaparız diye düşünüyorum. Çok kasmaz. Yarın bul beni ayda 5 10 dolar neymiş çok saçma bir para.

(bkz: boncuk oyunu)*

#Matematik sanatı - tübitak yayınları (okudum, gayet güzel bir kitap)

#Matematik Histerisi & Matematiğin Garip ve Sihirli Dünyası (satın aldım ama daha okumadım)

Şimdilik aklıma gelenler bunlar.

elimde excell dosyası halinde var. zamanında bir yerden indirmiş olmalıyım. mail adresinize gönderebilirim.

Ben artelac kullanıyorum.

bu sorundan devamlı muzdarip biri olarak refresh bende de hiçbir işe aramıyor. tears natural free de öyle. bir artelac işe yarar gibi oldu ama düzenli de kullanamıyorum ben bunları. ama lens kullanıyorsanız düzenli kullanmak dışında bir çözüm yok maalesef. aklınıza geldikçe de göz kırpın oturduğunuz yerde.

Gece olan göz kuruluğu için doktorum bana A vitamini merhemi verdi (gözlerim çizildi). Yalnız doktora sormadan kullanmayın, yan etkisi olabiliyormuş A vitamininin (özellikle hamilelikte).
Adı da Vit-A Pos

lipotears

Soğuk pansuman yapın. Yapay gözyaşı damlaları gözyaşı bezlerini tembelliğe itiyor şeklinde yorumlar var. Bence bir yöntem ne kadar basitse, o kadar iyidir. Ayrıca doğal olması da cabası.

Ben buzluktaki soğuk jeli alıp, üzerine ıslak peçete koyup, soğuyan peçeteleri gözüme koyuyorum. Bu işlemi 10-15 defa tekrar ettikten sonra da, jel biraz daha ısınmış oluyor zaten. Bu noktadan sonra da paket jeli direkt gözüme koyuyorum. Bütün bu süreç 1 saat kadar sürüyor sanırım. Benim elde ettiğim sonuç, bu yöntemin yapay damlalardan daha çok etkili olduğu. (pansumanın soğukluğu insanın yüzünü, özellikle yanan göz kapaklarını rahatlatıyor; soğuk yüzünden oluşan göz yaşları da kuruluğu)

Adres iyi bir göz hekimi.
Göz kuruluğuna neden olan etkenler diye Google'a yazınca karşına çıkan her şeyi yaptığım için gözlerim acı verici biçimde kurudu.
Artık araç süremez hale gelmiştim ki doktora gittim.
Göz kuruluğu raporu yazdı.
Dede gibi aile hekimine 3 aylık ilaç yazıdırıyorum.
Tears natural free ve lipotears verdi.
Mutluyum şikayetlerim azaldı.
Ama göz tansiyonumda varmış vs. vs.
Siz de buradan çözüm aramak yerine iyi bir hekime gidin.

Birden fazla kedi varsa 10 kg olanlar bozulmadan biter, 4 ay gibi bir ömrü vardı sanırım. 4 kg olan her şekilde biter zaten.

bozulmuyor fakat bayatlıyor, bayatlayıp kokusu azaldıkça da kediler yemek istemiyor o mamayı. açtıktan sonra havayla temasını kesmeyi başarırsanız deneyin bence, ama ben hiç başarılı olamadım.

1 litrelik saklama kabına aktarıp günlük olarak onu kullanıyorum, kalan büyük paketin ağzını da şu mandallarla kapatıyorum: cdn.ikea.com.tr

Soruya dahil olayım, geçen temizlikte sanırım mandal kaymış, paketin ağzı bir süre açık kalmış. Mamayı fırında kurutsak tazelenir mi, bir de fırının içinde çok koku kalır mı, ne dersiniz?

@kobuzchu kiz tazelenir mi bilemedim. faydası olmaz bence. ama kedi bu, ne yapacağı belli olmaz, belki yer.

Açılan paketin ağzını, paketin dolu kısmına gelene kadar sıkıca kıvırın. Halı yuvarlar gibi. Ardından da sadece açılmaması için koli bandıyla yapıştırın. Yöntemin işe yarayıp yaramadığını, cips paketleri üzerinde deneyebilirsiniz.

1'den 999.999/1.000.000'ın 1 milyar üssünü çıkar. İşte olasilik o

Edit: sadece 1 kez diye sormuşsun şimdi fark ettim, o zaman milyonda 1 evet

Milyonda birdir

Gene milyonda 1 dir

cevap milyonda bir değil, milyonda birden çok daha büyük. Tam formülü unuttum, ama şöyle hesaplanıyor:

(ilk denemede tutturma olasılığı) + (ilk denemede tutturamama olasılığı x ikinci denemede tutturma olasılığı) + ( ilk denemede tutturamama olasılığı x ikinci denemede tutturamama olasılığı x üçüncü denemede tutturma olasılığı) . . .

yani;

(1/1.000.000) + (999.999/1.000.000 x 1/1.000.000) + (999.999/1.000.000 x 999.999/1.000.000 x 1/1.000.000) ... diye devam eder.

not: cevabım en az bir kere tutturma üzerine. @ghilleinthemist'in dediği gibi, 1'e çok yakın bir değer olabilir. Unuttuk işte bunları hep.

cevap milyonda birden çoooooooook daha düşük bir sayı. SADECE bir kez tutturma olasılığı olduğu için.

10^-6 * (1-10^-6)^(10^9-1) * 10^9

en az bir kezse çok büyük tabi ~~1

miyonda bir olmadığı kesinde
ihtimal nedir bilemiyorum ama oldukça yüksek bir ihtimal bu.

zarı 6 atmak için 20 kere hakkın var , denersen büyük ihtimal 20 atıştan biri 6 gelir şansın 1/6 değil , o nedenle milyonda bir değil cevap

Yüzde bin beş yüz.

Aklıma daha bu site sourtimes org iken ssg'nin o domain altına koyduğu online uygulamalardan birindeki girilen rakamlara sayısal loto çıkma ihtimalini söyleyeni geldi. Hepsinde aynı sonuç çıkardı "bu numararalara sayısal loto çıkma ihtimali yoktur". Bunu hatırladım.

Olasılık hesabına göre yüzde yüz
Reel hayata göre denemeden bilemezsin

Maymun ve daktilo tezi var.
Araştır. Seninki ona benziyor

yüzde yüzdür.

tutturma olasigini soruyorsan 1000'de 1'e yukselir.

herhangi bir dava açamaz, istifa etsin.

tazminat verirler ise kendi istifa edeceğini söylesin. yoksa bıraksınlar çıkarsınlar

neden istifa etsin arkadaş, madem memnun değiller kendileri çıkartsın. Eğer kurumsal bir şirket ise işten çıkartmak isteyen yönetici insan kaynaklarına çıkış için bir ton geçerli sebep göstermesi gerekecek ondan dolayı istifa etsin diyor. Kime göre neye göre performans?

hystarie +1

Ben olsaydim kesinlikle istifa ederdim, zaten tazminat alamayacagim bari calisma gecmisimi lekelemeyeyim diye. Kovulursa; Bir sonraki isine girerken onune engel olur ama istifa ederse; bir sonraki is gorusmesinde”-kariyer gelisimime uygun bir pozisyon olmadigini dusundugum icin ciktim” gibi birsey soyleyerek yirtar.tum bu soylediklerim 2-3 ay calisma icin gecerli. Uzun yillarda isverene cehennem olabilirsin.

is kanununa gore performans gerekce gosterilerek isten cikartma yapilamiyor diye biliyorum, bir arastirsin. cikartildiginda ise iade davasi acip gorevine geri donebilir.

Doğrucu biri olarak tavsiyem, bırakın işyeri kendisi çıkartsın. Olayın kendisi mantıksız bir kere. “Sonradan başıma iş açar mı” gibi bir durumun düşünülmesinin de taraftarı değilim. Zaten öyle bir durumun olacağını da pek zannetmem. Ayrıca size her “ istifa et “ denildiğinde istifa edecekseniz, bu boktan iş hayatında işiniz gerçekten zor. Böyle bir davranış ayrıca, bu teklifi yapan şerefsizleri iyice cesaretlendirir.
İmza: Son işyerinden mobbing dolayısıyla istifa etmeyi düşünürken, karar değiştirip kovulana kadar terslik yapan ve cam çerçeve indirmediği için pişman olan işsiz

İstifa etmesin +1

öncelikle amacın nedir sınavlardan yüksek almak mı yoksa hayatta akıcı konuşmak mı yada akademik ingilizce makaleler yazmak mı hepsinin amacına göre farklı rota çizilir.

amacım global şirketlerde çalışabilmek, hayatımın her alanında ingilizcenin artık benim için yabancı bir dil olmaması. Bu arada 30 yaşındayım.

Bence mümkün olduğu kadar ingilizceye maruz kal. Merak ettiğin konuları ingilizce olarak araştır, ki çok daha kapsamlı bilgilere ulaşacağını garanti edebilirim ( alışveriş sitelerindeki ürün yorumları dahil). İngilizce kitap okumak, ingilizce altyazılı dizi-film izlemek, hatta sıra beklerken “memrise” adlı uygulama ile kelime çalışmak. Yurt dışına çıkıp, hızlı bir şekilde dil geliştirenlerin başına gelen bu bence. İnsan 7-24 yabancı dile maruz kalınca, öğreniyor sanırım. Konuşma pratiğini nasıl yaparsın, onu bilmiyorum ama.